Monday, August 31, 2009

Sezen, Sezen ve Nuran Yıldız...



Sevgili hocam Nuran Yıldız Habertürk'te ki son yazısında demiş ki:

"ESKİ sevgiliyle iki yabancı olunabileceğine inanmam, sevgi yaşandığı an gerçekse. Aralarında bir kılın bile ezileceği kadar yakın olmuş iki ten uzak olsa da yabancı olamaz. Yaşanmamış gibi davranmak başka, yabancılık başka.
Sezen Aksu son albümüne öyle bir şarkı gizlemiş ki yüreğine çarpıyor insanın. Kaçırdıysanız kayıptasınız. Ülkemin en tatlı DJ'i Hakan Gündüz(Radyo D) dinletti ilk kez. Ben atlamıştım.
Öyle bir şarkı ki dinlerken kafa çekebilirsiniz. Dans edebilirsiniz. Ağlayabilirsiniz. Darmadağın olabilirsiniz. Anılara gömülüp boğulabilirsiniz. Küfredebilirsiniz, şükredebilirsiniz. Şu sözlerdeki derin sitemle inleyebilirsiniz:
"Pardon bakar mısınız, tanışmış mıydık? / Sevmiş miydim ben sizi hiç, sevişmiş miydik? / Pardon daha önce konuşmuş muyduk? /Yürüyüp çıkmazlarda yorulmuş muyduk? / Yüzünüz ne kadar da aşina / Avcumun içine alıp öpmüş olabilirim / Gözünüz öyle uzak bakmasa / Sizi tanıdığıma yemin ederim / Pardon bakar mısınız, adınız neydi sizin? / Baş harfini göğsüme yazmış olabilirim."


"Pardon"u post edemedim ve "Gidemem" ile idare ettim bu sefer ve eğer atladıysanız atlamayın bulun bir yerden ki bende atlamışım iyiki de atlamışım yoksa rakı bulmak lazımdı bir de buralarda...çekilcek dert değil gider ayak sezen, rakı falan...

Friday, August 28, 2009

Central Park- Part1

Uzun zamandır beklettiğim fotoğraf postlarının şimdi tam zamanı.... Çünkü bütün haftasonu çok çalışıp, çok yorulup bir de üstüne hastalandım... Şu anda bir elimde mendil burnumumu silsem, hapşuruğumumu engellesem bilemiyorum ve ballı-limonlu sıcak çayım falan tam takımım yani anlayacağınız:(
Bu sebeptendir ki bütün bir gün boyunca yapılan "uptown" ve "central park" gezintisinin fotoğraflarıyla bu sefer yorumsuz idare edeceğiz ve de devamı gelecek ki sanırım güzel bir "foto-dizi" olacak:))






















Gerçekten yorum yapmamayı başardım bu fotoğraflar için... Belki oralarda bir yerlerde yorum yapacak daha enerjik birileri vardır ha?....
Şimdiden herkese iyi haftalar...

Tuesday, August 25, 2009

Dönme Dolap, Martılar ve Coney Island


New York'a geldiğimden beri görmeyi en çok istediğim yerlerden biriydi Coney Island ama bir türlü fırsat bulup gidememiştim... Kışın çok soğuk ve rüzgarlı olur, zaten lunaparkta kapalı, dükkanlarda dediler ama aslında bence soğuğa dayanıp kışın gitmek lazım oraya ki filmlerde, dizilerde hep kışın ayrılır sevgililer Coney Island'ın ahşap banklarında.... Ama gerçekten akşam üstüne denk gelen ziyaretimiz yazın bile çarptı bizi rüzgarıyla...








Geldim geleli bir okyanusmuş, sahilmiş, bir kummuş, bir güneşmiş şöle sere serpe veremedik bir hakkını.... ya çalışmaktan ya da yağmurdan gözümüzü mü açtık, NY ahalisi donduk kaldık şemsiyelerin altında koca yaz.... neyse ki bi ayak, mayak sokma durumuna girdim geçenlerde de okyanusa değmedi, girmedi demesinler die annemin yıllarca giyipte eskitemediği, benimde son üç senedir neredeyse yaz kış üstümden çıkaramadığım güllü dallı eteğimle okyanus sefasının bi kuble de olsa belini kırmayı becerdik...




Bir de gitmişken yenmeden dönülmeyecek meşhur sosisli sandviçler varmış meğer ama önünde ki kuyruk ve benim 10dk. önce koca bir sandviçi mideye indirmem o anda bu meşhur "Nathan's"ı pek cazip kılmadı... ama hataymış meğer... Neymiş gidildi mi denenecekmiş ve de neymiş bir daha gidilecekmiş, belki bu sefer bi yarı bacak:) okyanusa sokulup, bu sosisli yenecekmiş...

P.S: Genelde rusların ve siyahların yaşadığı bu bölge haritanın sağ en alt köşesinde durur ve N, B, D ve F trenleri kullanılıp, son durakta inilir... Sanıldığı kadar romantik ve de kocaman dönme dolaplı bir yer değildir ki, lunaparkın sahil genelinde küçültülmesi ve de bölgenin "siyah"larla dolmaya başlamasıyla birlikte, sahilde İstanbul halk plajlarını aratmayacak sahnelere şahit olunmaya başlandığı söylenebilir...
Ama gidilir, görülür ve okyanusa karşı yine de caanım "boğaz" özlenir...

Sunday, August 23, 2009

Thursday, August 20, 2009

My Little Shiny Gloves

H&M Yeni sezon koleksiyonunu görücüye çıkarmaya başladı ki hala Kasım'ı bekleyen bombayı patlatmamış olsa da kışlıklar ve süper aksesuvarlar günde iki kereden atılan ikişer turlar haline dönmeye başladı bile... Beğendiğim bir iki bere ve bu kış çok moda olacak büyük boyunlukları denemeyi boynumun borcu bilip, hakkını versem de bir indirim umuduyla hala kasadan dönmekle yetiniyorum ama bakın neye dayanamadım... Bu küçük (gerçekten küçükler) kadife parlak taşlı eldivenleri takmak için sabırsızlanıyorum...


F21'den aldığım bu gümüş bileklikler ise son favorim... hemen hergün, her kıyafetle, ister saatle, ister başka gümüşlerle taktığım tek aksesuvarım haline geldi diyebilirim... hatta bir iki tane daha almadığıma çok pişmanım... Ve tabii eldivenlerin yanlarındaki yerlerini de aldılar bile...


P.S: "siyah düz kumaş yada kadife eldivenlerin üzerine bazıları dikilerek bazıları da yapıştırılarak yapılan bu eldivenlerin dikmeyi, sökmeyi seven bazı 'blogger'lara fena halde ilham vereceğinden eminim ;) "


Thursday, August 13, 2009

Dost Başa Düşman Ayağa

NO High Heels NO Entrance





Greenhouse is the first eco-friendly nightlife destination. Delirmiş bir yer çevre dostu ilk bar falan yalan içeriyi göremedim aama girip çıkan saçma kostümlü tiplerle, Gossip Girl'den fırlamış "uptown" insanlarını görünce içerde neler döndüğünü tahmin ettim...






Mekan önemli değil elbet bir gün gidilecek ve fotoğraflar koyulacak ancaaaakk içeri girilememe sebebi çok trajikomik... Şudur ki komik ve trajik olan şey sorun sadece benimle ilgilidir... Ve o sorunda şudur ki ayağımda topuklu olmaması... Hele de kapıda haftaiçinde gidilecek bir bara oranla baya uzun bir kuyruk olmasına rağmen (NY'da kapısında kuyruk olan club-bar-restaurant,vs.. o mekanı değerlendirir ve de bu oranın iyi bir yer olduğu anlamına gelir) bizim içerden tanıdıklar falan numaramız vardı ve beklemeden giriverecektik amaaaaaa kulağındaki kulaklığın NASA ile bağlantılı olduğunu düşünen bilir ve karar verir kişi üzerimde ki dekolteli muhteşem elbiseme aldırmadan ayağımda ki ayakkabılarımı beğenmedi....

Hani başından aşağı birşeyler dökülür falan durumu vardır ya işte o anda bütün ayakkabı dolabım üstüme devrilmiş gibi hissettim... Ulan daha en son cebimdeki son parayı yine ben vermedim mi o ayakkabılara, ulan seni ayakkabılarımın topuğuyla döverim, ulan bu beğenmediğin ayakkabı antika... daha o kadar çok şey demek istedim ki "Mr. Çok Önemli" ye anlamadım bile kapı dışında hala kendi kendime konuştuğumu...
Neyse sonuç olarak en kötü şey başta annem ve arkadaşlarım kesin gülme krizi geçircekler amaaa umarm daha sonra da mantıklı bir şekilde neden heryerde topuklu ayakkabı giydiğimi yada en azından çantamda taşıdığımı anlayacaklar...
Züğürt Tesellisi işte... bir torba saçmalık falan falan ama neymiş bir iki çift daha ayakkabı alınasıymış bu travmanın üstüne...
Süper yüksek topuklu ve eğlenceli haftasonları olsun herkeslere o zaman.... Benden bu kadar çalışma zamanı bu hafta....

Tuesday, August 11, 2009

Dam Sefası....

O kadar çok şey birikti ki yazacak, hele fotoğraflar sığmıyor sığmıyor taşıyor heryerlerden ama bir türlü elim gitmiyor yazamıyorum.. Nedendir, yoktur bir nedeni... Birincisi yeni bir eve taşındım ki okunuşuyla rezidıns deniyor burada:) geçici bir taşınma oldu ama bu zaman benim zaman diyerek, muhteşem terasın tadını çıkarmam gerekiyor deyip kendimi sürekli küçük partilere ve akşam yemeklerine ev sahipliği yapar buldum... E bide gün boyu Manhattan manzarasına karşı güneşlenmekte ufak! teras şımarıklığıma şımarıklık katmaya devam ediyor... Neymiş varmış benim de kendime göre nedenlerim demek ki...








Hatırlıyormusunuz??

Related Posts with Thumbnails