Wednesday, July 25, 2012

Joya'mor ile Kalbin Ritmi

Bir teoriye göre dünyada herkes birbirine 6 kişi uzaklıktadır... Hergün hepimize türlü tesadüfler getiren bu küçük dünyanın sunduğu sürprizleri de en çok yaşayan insanlardan biri olarak en sevdiğim filmlerin "Paramparça Aşklar ve Köpekler" ,"Babel"  ve "Reconstruction" olması ve hatta Lost dizisinin efsanesini hala üzerimden atamamış  olmam gayet normal diye düşünüyorum. Başıma gelen biraz tesadüf, biraz şans, biraz da anlatılsa masal olacak olayları hepiniz hergün yaşıyor olabilirsiniz ama bazen de doğru işaretleri doğru yer ve zamanda yakalamak gerekiyor -ki bir kere takip etmeye başlayınca şaşkınlıklar yerini eğlenceye bırakıyor... denemeye değer :)
Bir de yaşadığın herşeyin ve tanıştığın herkesin bir amacı olduğuna inanırım ben... Hayatın karşına getirdiği herşey planın bir parçasıdır ve bu plan öyle kusursuz işler ki ne yaparsan yap en sonunda kendi hayatını bile uzaktan izlemek zorunda kalırsın. Bütüüüünnn bunları neden anlattım çünkü "kalbin ritmi"nin hayatıma nasıl girdiğinin de tabii ki bir hikayesi var ve kısa bir özeti hakediyordu :) Detaylara fazla girmeden Joya'mor markasının sahibi Tülin Elver'le de tanışmamızın tesadüfleri, aynı okuldan mezun olup yıllar sonra buralarda kaynaşmamızın hikayeleri de hayatın bana sunduğu muhteşem tesadüflerden biriydi... 
Tülin, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu... O da Ankara'nın tozunu yutanlardan, İstanbul'a yol yordam göstermek için kendini yıllarca holdinglerin kocaman binalarına kapatanlardan. Ama sonra içindeki sese kulak verip istifasını basıp kendi markasını kurmak için uzun ve zorlu bir yola girenlerden. Hem ürettikleriyle hem de yaşadıklarıyla bana fazlasıyla ilham veren insanlardan biri. Yüzükleri, kolyeleri, ve bilezikleri kendi gibi o kadar zarif ve güzel ki Tülin'i görseniz bu takıları onun yaptığını zaten şıp diye anlarsınız. Ben en çok "kalbin ritmi" koleksiyonunu beğeniyorum hatta koleksiyona yeni bir yüzük eklemiş ki evlenecek olsam hiç düşünmeden alyans olarak alırdım. Yüzüğün bir tarafı altın, diğer tarafı gümüş her kıyafete, her takıya, her ortama uygun, kolyesi ise kalbinizin tam üzerinde duruyor ve enerjisini hissetmek için gerçekten orada olduğunu bilmeniz yeterli oluyor... 

Tülin'in Joya'mor ürünlerinin tamamını Lidyana 'dan bulabilirsiniz...  Gittiğiniz heryerde hatta sokakta bile insanların iltifatlarına hazır olun ve Tülin'in adını vermeyi unutmayın. Ben iki günde neredeyse 10 kişiye kolyemin hikayesini anlattım. Kalbin ritmi dedim, saf altından yapılıyor ve özel olarak tasarlanıyor dedim sonra çıkardım ve incelemelerini izledim. Gerçek bir tasarım gerçek bir enerji ile birleşince demek ki böyle oluyormuş dedim. Hayat bana ne getirirsen kabülümdür, şansınla, tesadüfünle, herşeyin en iyisiyle kapım sana sonuna kadar açık dedim, iyi insanlar yanımda olsun dedim ve güzel olan herşey sizi de bulsun dedim. Dedim ki hayatınız daha mutlu ve parlak olsun, Tülin gibi siz de kalbinizin sesini dinleyin ve bırakın hayat sizi de en güzel yerde, en doğru zamanda yakalasın...

Friday, July 20, 2012

Emel Kurhan'dan İstanbul&Paris Günlükleri


Son dönemde sevdiğim, severken takip etmelere doyamadığım, işlerini, tasarımlarını, dünyayı görme ve anlama şekillerini kavramaya çalıştığım insanlarla tek tek tanışma fırsatı buluyor, hatta ellerinden çıkan eserlere sahip olma şansım oluyor. Ve bu şansı bana getiren evren, şans, tanrı, karma her ne ise ona hergün şükrediyorum ve lütfen yıldızlar, gezegenler, şans melekleri uzak durmasın diyorum çünkü listem henüz bitmedi.... daha rakı içilecek, kadeh kaldırılacak, sohbet edilip, yanaklarından, ellerinden öpülecek tanışmayı, konuşmayı bekleyen insanlar var, dilerim her biriyle tek tek tanışma fırsatım olur derken dün karşıma uzun zamandır çalışmalarını ve özellikle blogunu takip ettiğim Emel Kurhan çıktı:) 

Emel Kurhan kimdi yaaa çıkaramadım diyenlere ise "Yazbükey" markasından girip, Karl Lagerfeld ve Micheal Jackson gibi isimlerin portrelerinin yer aldığı muhteşem pleksi kolyelerden çıkabilirim ama hiç biri bunun yerini tutmayacaktır; Onlar; jelibonlarla kaplı bir şatoda yaşayan Parizyen tasarımcılar; Emel ve Yazbukey Kurhan kardeşler desem :) 

Emel Kurhan'ı neden bu kadar anlattım çünkü kendisi bir projeye imza atmış. Jotun boyalarını da yanına alarak, hem bu işe bir şehri ve onun hikayesini anlatarak başlayan benim ortadan ikiye ayrılacak kadar kıskandığım, hem de video ile uğraşsam takdir etmekten başka hiç bir şey yapamayacağım bir tanıtım videosu hazırlamış. Kitaplar Emel Kurhan'ın gözünden İstanbul ve Paris'i anlatıyor. Turistler için, yerliler için, şehrin sevdalıları için herkes için çok güzel ipuçları var ve herşeyden önemlisi fotoğraflar, el yazıları, kanaviçelerle işlenmiş semt isimleri herşey tek tek Emel'in elinden çıkmış. Dünyanın en güzel şehirlerinden olan İstanbul  ve Paris'i anlatan bu kitapların turistik rehberden farkı ise Emel'in gitmediği ve görmediği yerleri yazmamış olması... 


Sınırlı sayıda basılacak olan rehberin her biri tek tek numaralandırılmış ve Emel Kurhan tarafından bir kalbin içine yazılmış, çünkü o bu kitapları kalbiyle ve tüm ruhuyla ortaya çıkarmış ve istemiş ki siz de kalbinizle okuyun, sevdiğiniz şehirleri ruhunuzla gezin... 

Bu muhteşem koleksiyon kitapları şu anda; 
Patika Kitapevi ve  Lastik Pabuç’tan satın alabilirsiniz... 
 Çok yakında Beymen Blender’larda, Robinson Kitapevi’nde, Midnight Express’lerde, Museum of Fine Clothing’de ve Füme Restaurant’ta da bulabilirsiniz. Kitap satış noktalarının özelliği ise bu mekanların
 Emel'in favorileri arasında olması :)

Tuesday, July 17, 2012

"Efes" One Love Hatırası : Korku

Bu bir festival yazısı değildir!! Bu yıllar yıllar önce bir kitabın arkasından sorulan bir sorunun ve bu günaydın! arkadaşlarım Nişantaşı Cumhuriyeti'nden, Cihangir Cumhuriyeti'nden, Etiler Cumhuriyeti'nden birazcık da Fenerbahçe Cumhuriyeti'nden hatta bütün müzik, spor, kültür vb. cumhuriyetlerin koruyucu kucaklarından çıkmanın vakti değilmiydi diyor olmanın ve anlaşılamıyor olmanın yazılı halidir....


Mesele festival değildir, alkole karşı gelen insanlar ve yaptıkları değildir mesele #ozgurlugunesahipcık diye twitterda bağırmak, insanlara bardaktan taşan son damlanın alkol yasağı olmadığını anlatmak ise hiç değildir zira twitter'da ayrı bir cumhuriyettir ve konuyu anlamak istemeyen kesimin hatta İstanbul dışındaki insanların bile olan biteni gördüğünü, duyduğunu yada anlamak istememesidir... İste tam da bu sebeple Mesele, neden? ve ne zaman? sorularını sormanın tam vakti olmasıdır... 

Neden sesimiz kısık ve ne zaman bu hale geldik -ki bu soruyu da vakti zamanında Ece yine sormuş, ardından olanlara hepimiz şahit olmuştuk. Kendisi Beyrut'ta savaştan çıkan çocuklarla veya Mısır'da devrim yapan gençlerle sokaklarda gazetecilik yapmaya mecbur bırakılmıştır!! 
Ve hikaye tam olarak şöyle başlar;  son 5 senedeki gazetelere mümkünse sessizce yazılmış 4.sayfa haberlerine bir gözatın isterim ve bugün neden bunları konuşurken bile korktuğunuzu, babanızın anlattığı üniversite olaylarının, annenizin anlattığı sokak anarşisinin aslında hiç bitmediğini, sessizce yazılan herşeyin, sokağın acımasız kurallarına yine sessizce ve bir bir eklendiğini tekrar hatırlayın... belki birazcık nerede, ne zaman ve nasıl hatalar yaptığımızı da böylece anlarız... anlarız ki belki bir anda tokat gibi anladığımız tek şey, korunaklı mahallelerimizde yaşarken sanal özgürlüklerimizle aslında sahip çıkacağımız bir özgürlüğün hiç kalmadığını da anlamış oluruz... 

Ve bu kalmayan özgürlük! aslında yıllardır; sadece inandığı ve başını örttüğü için üniversite okuyamayanların, babası istediği için evlendirilip komşusunun, teyzesinin ve hatta ülkesinin koruyamadığı kız çocuklarının, saçını uzattığı için dayak yiyen erkek çocuklarının, sahilde bir bira içip sadece gününü bitirmek isteyenlerin... biraz daha geniş bakalım mı? 

Ülkemin renkleri yalanlarıyla büyütülüp sonra dininden, mezhebinden veya dilinden dolayı hergün canından olma korkusuyla yaşayanların, zamanında topraklarını koruduğu bu ülkede,  farklı bir dil konuştuğu için ve sadece birileri ellerini kirlettiği için doğduğu evden zorla kovulanların, kitap yazan ve hatta kitabı sadece evinde bulunduranların... kısacası bu ülke topraklarında doğmuş hiçkimsenin hiçbirzaman özgürlüğü olmadı... ne baban özgür yaşadı bu memlekette, ne de sen özgür öleceksin hepimiz biraz korkarak biraz da susarak yaşamaya devam mı edeceğiz.... (bu sorunun cevabını vermeye de benim dilim varmıyor)



Festivalde gerçekten neler mi oldu? gerçekten festival notlarını merak edenlere iki gün boyunca gördüklerimi, korkarak düşündüklerimi ve twitter'dan paylaştıklarımı çok kısa özetleyeceğim; 
Festivallerde insanlar dünyanin tek ortak dili olan müzik icin birlesir, beraber yemek yer dans eder, eglenir (Dunyada!)
* 'en kotu günümüz böyle olsun' hic bu kadar anlamli olmamisti!!
* metre kareye 13tane mutsuz insan dusuyor, herkes biri bisey dese de azarlasak diye bekliyor!
Festival sahnesinde 20yasinda kizlar-oglanlar sahnede sarki soyluyor,ulkelerinden uzakta alkis aliyor biz de mal!! gibi izliyoruz...
Festivalde dunyanin obur ucundan gelenleri izleyen bizler, festival gormeye gitmek icin artik vize bile alamiyoruz...
Festivallerde insanlarin icki icmesinin onlarca nedeni vardir bu butun dunyada boyledir muzik dinlerken dansetmek gibi
* Festivaller memleketin gençligine iyi gelir, dunyanin farkli yerlerinden farkli sesleri duyar ,azıcık farklı gorur herseyi...
Sucluyum! Suclusun! Sucluyuz! Toplumun guvenligini korumakla yukumlu devlet beni benden koruyor...
memlekette birileri dogdugu evden ve ailesinden ayrilmayi dusunmeye basliyorsa ve bunlari konusurken bile korkuyorsa ....

Friday, July 13, 2012

Lidyana ile Aksesuar Günlüğü...

Aksesuar meselesi gerçekten memleket meselesi demek istiyorum ama aylar önce Niceboys erkekler için şort dosyası yaptığında gerçek memleket meselesinin şort olduğunu söylemiş ve hepimize kabul ettirmişti. Ve şimdi sıra erkeklerde... Kabul edin "aksesuar meselesi memleket meselesi"... 

d'Arc by Ilknur Karasoy   
 Sevgili İlknur'un Lidyana'da sunulan diğer tasarımlarını ve tabii ki küpelerim incelemek için buradan buyrun 

Bilekliklerim yine d'Arc by Ilknur Karasoy 
Lidyana.com'un bloggerlar için verdiği tanışma davetinde İlknur herkese özel olarak hazırlamıştı bu bileklikleri. Bütün renklerini hergün farklı aksesuarlarla birleştirip, yeni tarz yaratıp, hergün yeni bileklik takıyormuşum gibi severek kullanıyorum :) 
 Forever New (parçaları düşüyor, çantaya, valize atmayın)


 Topman


Saat: Vintage 
(rahmetli dedem anneanneme bırakmıştı, anneannemde giderken bana bıraktı) 
Küpe : Annemden 
Altın Fil Bileklik : Batik 
Taşlı Yılan Bileklik : Vintage 

Spike Love!! e-bay'den çeşit çeşit bilekliklerin adresi burada  
(e-bay'den herşeyi en ucuza almanın ve en kolay alışveriş yapmanın incelikleri 
başka bir postta gelecek)


Twitter'dan #aksesuaraskına hashtagi ile hergün birbirinden güzel aksesuarlar paylaşan canım Cindrellamız Gamze seçtiği aksesuarları "Aksesuar Aşkına" sitesinden paylaşıyor ayrıca Pinterest'te de aychulus olarak beni bulabilir ve hergün aksesuar ve ayakkabı aşkına saatlerce bilgisayar başında kalabilirsiniz :)

Monday, July 2, 2012

MONOFEST 2012 SOLAR BEACH


Yaz geldi festival mevsimi açıldı ki ben hiç festival insanı değilimdir, öyle sırtımda çanta çimenlerde, kumlarda, güneşin altında saatlerce müzik dinlemek falan oldum olası sevmem ama gittiğim zaman da hakkını veririm :)  Bu yıl "Pozitif Günler" ile bir Metronomy yaptım bir de festivallerden en cazip olanı Mono Festival'in tadını çıkardım. 
Öğlen saatlerinde vardığımız festival alanında vaktimizin büyük bir kısmını sahilde geçirdik zaten amaç dinlenmek, her şeyden uzakta dostlarla huzura ermekti sanırım değil mi. O kadar yorulmuş o kadar sıkılmışız ki hiçbirşey yapmadan öylece uzanıp anın tadını çıkarmak bile çok iyi geldi. 


Bu arada o kadar gittik elimiz boş dönmedik elbette veee Gogol Bordello, Metric, Battles, Oh Land, The Horrors, Com Truise, Night Slugs, Compa, Ruckspin, Commodo, Jack Sparrow ve sayamadığım kadar çok DJ perfromansını Solar Beach'te dinleme fırsatı bulduk. Benim favorim uzun zamandır canlı performansını beklediğim Oh Land oldu bayılıyorum bu kadına ve yaptığı müziğe yine kendine hayran bıraktı gitti :)

Türkiye’de müzik ve eğlenceye yön veren Pozitif Live, bu sene yepyeni bir festivali ayağımıza getirerek çok güzel bir işe imza attı umarım Radar Festival gibi ömrü kısa olmaz her sene daha da büyüyerek herkese örnek olacak bir festivalimiz olur... Bravo İstanbul’un görsel konsept ve tasarım katkılarıyla gerçekleşen Mono Festival’de müzik, sanat ve eğlence bir araya geldi, herkes özgürce eğlendi ve gelen herkes gerçek festival ruhuyla her anın tadını çıkardı. En güzeli de uzzuuuuun içki kuyruklarında doğan arkadaşlıklar oldu ki sır bu sebepten barların yetersiz kaldığı şikayetimi yapmıyor varsayabilirsiniz :) 


Hatırlıyormusunuz??

Related Posts with Thumbnails