New York'a geldiğimden beri görmeyi en çok istediğim yerlerden biriydi Coney Island ama bir türlü fırsat bulup gidememiştim... Kışın çok soğuk ve rüzgarlı olur, zaten lunaparkta kapalı, dükkanlarda dediler ama aslında bence soğuğa dayanıp kışın gitmek lazım oraya ki filmlerde, dizilerde hep kışın ayrılır sevgililer Coney Island'ın ahşap banklarında.... Ama gerçekten akşam üstüne denk gelen ziyaretimiz yazın bile çarptı bizi rüzgarıyla...
Geldim geleli bir okyanusmuş, sahilmiş, bir kummuş, bir güneşmiş şöle sere serpe veremedik bir hakkını.... ya çalışmaktan ya da yağmurdan gözümüzü mü açtık, NY ahalisi donduk kaldık şemsiyelerin altında koca yaz.... neyse ki bi ayak, mayak sokma durumuna girdim geçenlerde de okyanusa değmedi, girmedi demesinler die annemin yıllarca giyipte eskitemediği, benimde son üç senedir neredeyse yaz kış üstümden çıkaramadığım güllü dallı eteğimle okyanus sefasının bi kuble de olsa belini kırmayı becerdik...
Bir de gitmişken yenmeden dönülmeyecek meşhur sosisli sandviçler varmış meğer ama önünde ki kuyruk ve benim 10dk. önce koca bir sandviçi mideye indirmem o anda bu meşhur "Nathan's"ı pek cazip kılmadı... ama hataymış meğer... Neymiş gidildi mi denenecekmiş ve de neymiş bir daha gidilecekmiş, belki bu sefer bi yarı bacak:) okyanusa sokulup, bu sosisli yenecekmiş...
P.S: Genelde rusların ve siyahların yaşadığı bu bölge haritanın sağ en alt köşesinde durur ve N, B, D ve F trenleri kullanılıp, son durakta inilir... Sanıldığı kadar romantik ve de kocaman dönme dolaplı bir yer değildir ki, lunaparkın sahil genelinde küçültülmesi ve de bölgenin "siyah"larla dolmaya başlamasıyla birlikte, sahilde İstanbul halk plajlarını aratmayacak sahnelere şahit olunmaya başlandığı söylenebilir...
Ama gidilir, görülür ve okyanusa karşı yine de caanım "boğaz" özlenir...
No comments:
Post a Comment